loader image
Evrende, hepimizin istediği gibi var olabilmesi için yeterli yer var.

Aykut & Esra Elele Dergisi’nde

Egoyu nasıl bilirdiniz?

Biz gayet kötü bilirdik! Fakat ‘ego’nun hiç de öyle şişik, yüksek, tavanda bir şey olmadığını öğrendik. Eh, elbette biraz afalladık biraz şaşırdık. ‘Evrenden Torpilim Var’ ve ‘Aynalı Kitap’ın yazarı Aykut Oğut ve eşi Esra Banguoğlu Oğut ile yeni kitapları vesilesiyle bir araya geldik, egoya bakış açımızı değiştirdik. Ne diyelim, en iyisi siz de hemen ego sahibi olun!

Sizde de ne ego varmış!” desek…

Durun savunmaya geçmeyin. Herkesin egosu var. E zaten, olması da şart. O eski ‘id-ego-süper ego’ bilginizden uzaklaşın biraz. O ego olduğu yerde sayıyor, bu ego farklı kulvarlarda kendini gösteriyor. Ego dediğimiz şey kararlarımız çünkü. Bir de egocanlar var. Onlar ise ‘Bu Egoları Şişirsek de mi Saklasak?’ kitabının kapağındaki tatlı şirin egocuklar. “Canımızın egoları” diyor Esra Oğut onlar için… Ve kitaptan yola çıkarak, egoyu tartışıyoruz.

*Yeni kitap, yeni heyecan. Bu kitabın farkı ne?

Aykut: Bir kere Esra farkı var her şeyden önce. Daha önceki iki kitapta okuyucular benim bakış açımı gördüler. Bu kitapta sorular ve yanıtlar var. Aynı soruya hem Esra yanıt verdi hem ben. Yeri geldi aynı şeyi farklı enerjilerle söyledik yeri geldi birbirimize katılmadık.

Esra: Ayra Şehri web sitemizi kurup oradan eğitimlere başladığımızda gördük ki, ikimizin beraber sinerjisi çok daha farklı bir boyut kazanıyor. Aynı şeyi kitapta da yapabiliriz diye düşündük.

*Neden ego konusuna takıldınız bu kez?

Aykut: Son üç seneye genel olarak bakınca, hayatımızda çok şey değişti. İnsanlar onun suçu, bunun suçu, ekonominin suçu demeyi bırakıp biraz daha içe, kendilerine dönmeye başladılar. Fakat bu sırada, farklı bir hataya düşüldü, önceki öğretilerden de kaynaklanan egoyu kötüleme, egonun yok edilmesi gereken bir şey olduğu intihası tekrar oluşmaya başladı.

*Egoyu biz kötü bilirdik, siz diyorsunuz ki ‘ego iyidir’! Nasıl oluyor bu?

Esra: Ego zaten ben demek. Bunu ‘küçük ben’ olarak düşünelim. Çünkü asıl ben, evrenin bireyselleştirilmiş hali. Küçük ben dediğimiz şey, özellikle daha küçük yaşlarda, kendimizle ya da insanlarla ilgili aldığımız kararlar. Negatif ya da pozitif kararlar olabilir bunlar.

Aykut: Ego, bilgisayarın hard diski diyelim. Bilgisayarı kullanan sizsiniz ve hard diske ne yüklerseniz, bilgisayar size onu geri oynatacak. Bir mekanizma ego sonuçta. Hayatla ilgili bir karar alıyorsunuz, onu bilgisayara yüklüyorsunuz. İşte ego o hard diskin ta kendisi oluyor. Aslında kendi başına bir varlık. Alt bilinç, üst bilinç, süper ego gibi şeyler yok. Ben ve ego, ben ve hard disk var.

*Ego problemini çözünce neler olacak?

Aykut: İşte, ego bir problem değil. Bilgisayarında virüs varsa, bu bilgisayarın suçu mu? Oraya o virüsün girmesine kim sebep oldu? Kullanıcı! Dönüp hard diski suçlamamak gerekiyor. Şunu bulmalı; bu virüs nasıl, niye girdi ve ben ne yapabilirim bu konuda? Bunları halledince pırıl pırıl bir hard disk ile yolunuza devam edebiliyorsunuz.

*Negatif kararlar da ego oluyor mu?

Aykut: Olumsuz kararlarımızı, negatif olarak görmemek gerekiyor. Çünkü hayatla ilgili aldığınız her karar bir noktaya kadar size hizmet ediyor. Bir noktadan sonra hizmet etmeyi bıraktığı için size şimdi negatif gibi geliyor. Basit bir örnekle açıklayayım. Küçükken aileden gördüğü ilgi karşısında kız çocuğu şımarıyor ve “Ben şımarık bir kızım” diyor. Ne oldu? “Ben şımarık bir kızım” hard diske kaydoldu. Aynı şeyi 30’unda yaptığı zaman işler karışıyor. İş yerinde patronuna da yapmaya kalkıyor, yanında çalışanlara da, arkadaşlarına da, eşine de… Sorunlar orada başlıyor. Bu kötü bir huy değil, belki 20 yaşına kadar ona hizmet etmiş bir karar… Ancak artık ona hizmet etmiyor. Onun değiştirilmesi gerekiyor.

*Hadi değiştirelim demekle olmuyor ama…

Aykut: Bu da bir karar!

Esra: ‘Yedisinde neyse yetmişinde de odur’ çok yanlış bir söz örneğin. Eğer huy ve karakteri taşa yazılmış, değiştirilemeyecek bir şey olarak düşünürsek, zaten biz algımızda öyle düşündüğümüz için o karar devam ediyor. Oysa kendimizi değiştirmek, sandığımızdan çok daha kolay, ilk önce biz alışkanlıkları yaratırız, sonra alışkanlıklarımız bizi yaratır. Senarist biziz ve seyrettiğimiz filmi seyretmekten sıkıldığımız zaman değiştirmesi de çok kolay. Hatta çoğu öğretilere göre bunun toplam 21 gün aldığı söyleniyor.

İLİŞKİLER NASIL YÜRÜR?

Günümüzde ilişkilerin ömrü malum, pek bir kısa. Bunu uzatmanın bir yolu olmalı, peki ama ne? Esra Oğut bu konuda imdadımıza yetişiyor:

“İlişkiler ve evlilikler artık şu nedenlerden işlemiyor; hem kadın hem erkek ilişkinin kölesi olabiliyor. Özellikle evlilik söz konusu olduğunda, evliliğin ne olması gerektiği ve ne olmaması gerektiği konusunda, oradan buradan ödünç alınmış inanç sistemleri ile evliliği yürütmeye çalışıyorlar. O zaman ne oluyor? Evliliği sen yaratacağına evlilik kurumunun kölesi haline geliyorsun. İlişkinize bir bakın; birbiriniz için mi yaşıyorsunuz, birbirinize karşı mı? Birbirinize karşıysanız bu ilişki yürümeyecek. Birbirinizi yükseltmek, birbirinizin iyiliği ve güçlü olması için savaşmıyorsanız, daha çok güç savaşı içindeyseniz, öyle bir ilişki çürümeye ya da kendini kendi içinde hapsetmeye mahkum. Bir elmanın yarısı değil, bir sepetin içinde yan yana duran meyveler olmak olay bir de… Biz böyle bakıyoruz.”

Aykut: Ben 21 gün olayına katılmıyorum. Çünkü 21 dakikada da değişebilir insan. Benim hayatıma yayılmış olan bir alışkanlığımı, iki sene önce dört saatte değiştirdim. Benim için ‘tatile çıkmak iyi bir şey değil’ diye çocukluğumdan beri gelen bir inanışım vardı. Çıktığım her tatilde hüsran yaşamışım çünkü. Annem hastalanmış, arkadaşlarımla kavga etmişim… Hawaii’ye gittik bir keresinde ve Esra dedi ki; “Sen tatillerde değişiyorsun!” Benim için doğal bir şeydi bu. O gün bir bot gezisine çıktık ve ben dört saat süren bu gezide, çocukluğumdaki tatilleri düşündüm. ‘Benim için tatil hüsran demektir’ kararını vermiş olduğumu anladım. Değiştirmeye karar verdim. Bottan indik ve üç günlük tatilimizi 12 güne çıkardık. O günden beri de tatil manyağıyım.

Esra: ‘Ben bir işe yaramam’ ya da ‘Ben yaptığım her şeyi başarılı yaparım’ da karar. ‘Hayat zordur’, ‘Huylarımızı değiştirmek zordur’ da birer karar. ‘Değişim çok kolaylıkla ve eğlenceli şekilde olabilir!’ Bu da bir karar. Egonun görevi, verdiğimiz kararı sabit tutmak. O sabit tuttuğu sürece de o bakış açısından hayatı deneyimliyoruz. Kim olduğumuz ya da hayatta kim olacağımız hakkında kararımız değiştiği zaman, yine ego o eski kararı devreye sokmak için didinebiliyor. İşte o noktada, alışkanlığı kırmak için birtakım tekniklerden öğretilerden faydalanmak mümkün. Ama kim olacağının ve dünyanın nasıl olacağının kararını değiştirdiği an, tekrar doğuyor insan.

*Bu egoyu şişirsek de mi saklasak peki?

Aykut: Kitabın ismini koyarken, tamamen dalga geçmekti amacımız. Çünkü kişisel gelişimi yaşayan ve bizimle iletişime geçen insanlardan bile zaman zaman “Ay bizim ofiste birisi var Aykut, egosu çok şişik” gibi cümleler çıkıyor. Dur bir dakika, o zaman sen egoyu hiç anlamadın demek ki! “Egosu çok yüksek” gibi cümleler, bizim anlattığımız anlamdaki ego değil ve hiçbir şekilde anlaşılmamış durum.

*Yanlış bir tanım yani!

Aykut: Yüksek, alçak, ortanca, kıvırtan ego diye bir şey yok. internette bir eleştiri okudum hakkımda. Televizyonda beni izlemiş, rahat rahat oturuyormuşum, gevrek gevrek gülüyormuşum, dünyaları ben yarattım der gibi bakıyormuşum… Egodan bu kadar bahsedip de hala egomdan kurtulamamış olmakla suçluyor beni. Şimdi bu o kadar komik ki! Kitaba da koydum bunu ve şöyle dedim: Sen okuma-yazma bilmiyorsan, ben ne yapayım? Ben söylüyorum zaten, benim egom var. Zaten kurtulamazsın o egodan, istediğin kadarını sen değiştirirsin.

Esra: Gelecekle ilgili aldığımız kararları düşünmek, bu kararları hatırlamak bile sol beyin odaklı bir şey. Yani egosuz olayım demek, sol beynimi alın götürün demek. Bunu kim ister? Çok güzel bir film var, ‘50 tik öpücük’. Ego olmaması öyle bir şey işte. Kız her gün kalktığında, annesi kim babası kim hiçbir şey hatırlamıyor. İşte o kız tamamen egosuz. Ama onu dört duvar arasına kapatmaya çalışıyorlar kendine zarar verecek diye. Kendini korumaktan aciz ve kendini koruyamıyor çünkü. Ego bir koruma mekanizması. Bazen çok yerinde verdiğimiz kararları koruyoruz bazen de korkularımızı koruyoruz.

*Çocukluk, aldığımız kararlarla ilgili hayatımızın en önemli kişisel gelişim devresi mi oluyor?

Aykut: Kararlarımızın yüzde 80’ini çocuklukta alıyoruz. Sonra da uyguluyoruz. Ama benim üç sene önce ‘Ben yazarlık yapacağım’ diye bir kararım yoktu. Ben bu kararı 38 yaşında aldım.

Esra: Ama bu demek değildir ki, sonsuza kadar yazı yazacak… Beş sene sonra ben yazmayacağım artık, film yapacağım diyebilir, beş tane film yapabilir. Karakterimiz de buna benziyor, bu kadar değişken olabiliyor. Bu da güzel bir şey çünkü o zaman sürekli kendimizle ilgili bir yaratıcılık içinde oluyoruz.

*Öyleyse çocuk yetiştirirken nelere dikkat edelim?

Aykut: Kitabı bitirmek üzereyken tatile çıktık. Gittiğimiz otelde ailelerin yüzde 30’u Türk, ağlayan çocukların ise yüzde 90’ı Türk’tü, iki aile dikkatimizi çekti. Havuzun hemen kenarında 1.5 yaşında bir çocuk düşünün. Baba ve büyük abi havuz kenarında duruyor. Anne biraz daha geride. Herkes çocuğu izliyor ama çocuğa bir müdahale yok. Diğer ailede iki kız kardeş, anne ve anneanne var. Kızlar 10-12 yaşlarında. Anneanne havuzun kenarına kızlardan biri gidince, “Düşeceksin gel yanıma” diyor hemen. Bu alt yazı olarak “Sen bir salaksın, attığın adımın bile farkında değilsin” demek. Tabii ki ikinci aile Türk, ilki yabancı. Peki şimdi hangi çocuk daha iyi yetişecek?

Esra: Anne-baba orada ama bir göz çocukta… Çocuğun düşme ihtimali yüzde doksan. Düşerse, baba çıkartacak sudan. Bizim Türk aileler düşme ihtimali olmasa bile düşmesine izin vermiyor. Düşmesine izin vermeyince de, insanlar hiçbir zaman olgunlaşamıyor. Yürümeyi düşe kalka öğreniyor insan. Düşme deneyimi olmadan kalkmayı da öğrenemiyorsun. Eğer özgüvensiz bir çocuk yetiştirmek istiyorsanız bol bol endişelenin. Çok işe yarar!

*Ben ego kodlarımı değiştirerek, hayatta her istediğime ulaşabilir miyim peki?

Esra: Elbette.

Aykut: Ama şöyle bir şey var; sence ben 10 km. koşabilir miyim? Evet koşarım. Fakat şu an bu röportajdan kalkıp yapabilir miyim? Yapamam. Çünkü sistem olarak hazır değilim. Kendini o yönde geliştirmeye başlarsan istediklerine kavuşabilirsin. Vakit, gözlem, yaratım gücü gerekiyor. Sen daha eğer park yeri yaratamıyorsan, milyon dolar yaratma işine girme. “Ben bu işi geliştirmeye çalışsam, günün birinde istediğim her şeyi yaratacak alana gelir miyim?” diyorsan, evet, olabilir.

*Size en çok hangi konularda danışıyorlar?

Aykut: Kadınlar genellikle ilişki üzerine ve kariyer sorunları üzerine geliyorlar. Fakat yüzde sekseninde şunu görüyorum, sorunlarının yüzde sekseni, birey olamamaktan kaynaklanıyor. Birey olamamaktan kastım şu; istediği gibi bir ilişki yaşayamıyor, çünkü annesi babası onaylamıyor, istediği gibi iş kuramıyor, çünkü bütün büyükleri o işin nasıl batacağına ikna etmişler onu. İş yerinde istediği gibi çalışamıyor çünkü bağırıp çağıran patronuna, “Ya bir dakika biz de normal insanlar gibi çalışabiliriz” diyemiyor.

*Birey olabilmeyi nasıl başaracağız peki?

Aykut: Birey olabilmek, kendini çok iyi tanımayı gerektiriyor. ‘Ben neyi severim’, ‘Benim doğrularım neler?’, ‘Yanlışlarım neler?’, ‘istediklerim neler?’, ‘Bana göre bir ilişki nasıl olmalı?’, ‘Bir iş nasıl olmalı?’ Bunları bulmak ve başkalarının cümleleriyle yaşamamak gerekiyor. Negatif ya da pozitif özellilder diye ayırmıyorum. Benim bazı negatif özelliklerim var ve ben bunlarla mutluyum mesela, işte bunları belirledikten sonra, siz de birey olabilirsiniz. Yoksa neyi değiştireceğimizi bile bilmiyoruz. Annemin fikrini mi babamın fikrini mi? Bir öğrencim, eşiyle yaşadıklarını anlattı. Ve “Annem de öyle düşünüyor” dedi. “Kaç yaşındasın?” diye sordum. “36” dedi. Hala annem diyorsa bu yaştaki bir insan, ben buna ‘oha’ derim. O kopmamış bağın getirdiği dramatik bir sonuç bu.

Esra: Anne ve babadan psişik bağını koparmayı beceremeyen hiçbir insan olgunluk seviyesinde olamaz. Psikolojik olarak da insanı sakat kılan bir şey bu. Ciddi bir şey. Ben beş yaşından beri 13 ayrı ülkede yaşama şansı yakaladım. Üniversite için Türkiye’ye geldiğimde ise şok olduğumu çok net hatırlıyorum. Geride bıraktığım arkadaşlarımla, burada tanıştığım arkadaşlarım arasında, ayakta durabilmekle ilgili duygusal olgunluk olarak bayağı bir fark vardı. Yurt dışında, annesi babası zengin olsa bile çok küçük yaşta hayata atılıyor insanlar. Almak istediklerini çalışıp kazanarak almak zorundalar. Biz de 30-35 yaşma kadar evde bebek gibi bakılan insanlar var.

*İş hayatına dönersek… Yaşadığımız kişisel sorunlar karşısmda, ego kodlarımızı nasıl düzenleyebiliriz?

Aykut: Örneğin iş yerinde biri size bir şey söylüyorsa ve bu sizin için bir sorun yaratıyorsa, şundan hiçbir farkı yok: Ben seni gıdıklamaya kalktığımda, ben mi seni gıdıkladım sen mi gıdıklandın? Sen gıdıklandın. Çünkü ben başkasına yaptığımda işe yaramıyor. Onun huyu yok. Aynı şeyi öfke için düşünürsek; biri size bir şey yapıyor ve siz kızmayı seçiyorsunuz. Sorumluluğu kendi üzerinize alıp üzerinde düşünmeye başladığınızda iki şey oluyor. Bir; karşınızdaki bir şey yapsa da etkilenmemeye başlıyorsunuz. iki, siz zaten etkilenmeyince frekansınız yükselince, karşı taraf da onları yapmamaya başlıyor.

Esra: Yani bir yerde şunu söylemeye çalışıyoruz; bizim hayatımıza davet etmediğimiz hiçbir şey hayatımızda olamaz. Hepimizin var böyle kodları… Biz de Aykut’la her hafta kendi üzerimizde yeni bir kod bulup ‘aaa!’ olabiliyoruz. Şimdi biz bunu eğlenceli bir oyun haline getirdik. Puzzle parçalarını tamamlamaya çalışan çocuklar gibiyiz.

*Başkalarına göre olumsuz olan özelliklerimizden biz memnunsak ne olacak?

Esra: Burada en önemli şey şu; saçımızın rengini siyaha boyadık diyelim, bir sürü insan size siyah yakışmıyor diyebilir, önemli olan biz aynaya baktığımız zaman o siyah saçlı halimizi biz kendimiz nasıl algılıyoruz. İşte ego da böyle bir şey. Biri bize “Sen sürekli herkesi eziyorsun” diyebilir. Ama biz o halimizden memnunsak, o zaman ezilenler düşünsün. Ezdirtmesinler kendilerini. Eğer bir şey bizim problemimiz değilse, karşımızdakinin problemidir. Eğer bizi rahatsız ediyorsa, işte o zaman bir bakıp “Ben bu oyunu artık bu şekilde oynamak istemiyorum, kendimi bu şekilde deneyimlerken bu benim hoşuma gitmiyor, daha güzel daha huzurlu daha gücümde hissetmek istiyorum” diyorsanız o huylarınızı değiştirmelisiniz.



Facebook'ta Paylaş
Twitter'da Paylaş
Whatsapp'tan Gönder
E-Posta ile Gönder


Ürünler sepetinize eklendi, satın alma işlemini tamamlamak için sepetinize gidebilirsiniz.